sessizlik


İlk bakışta kocaman bir kara delik gibi gözükür sessizlik. Kimisi için korku, kimisi için, kaçış yöntemi kimisi için kendisiyle baş başa kalmak. Sessizlik bazen bir huzurun ifadesidir; bazen bastırılmış bir çığlık kadar gürültülüdür. 

Sessizlik aslında o kadar çok şey anlatır ki anlayabilene. Gürültülü bir kavganın ardından aniden çöken sessizlik, çoğu zaman söylenemeyenlerin bir tercümesidir. Bir bakış, bir iç çekiş, kaçırılan gözler... Bazı zamanlarda hissettikleri ağır gelir insana. O kadar ağır gelir ki sessizliğe gömülmekten başka çare bulamaz. İşte o anlarda, dünya gürültüsünü unutur. Zaman yavaşlar. İnsan, kendine döner. Ve fark eder ki, bazı hisler yalnızca sessizliğin içinde yaşanmalı.


Sessizliğin içinde yankılanan duygular tuhaftır. Kimi zaman içimizi saran bir huzur olarak belirir. Dünya ağır aksak ilerlerken, biz sadece nefes alırız. Hiçbir şey yapmadan, yalnızca var oluruz. Bu anlarda hissettiğimiz şey, belki de yaşamın en saf hâlidir. Ama her sessizlik huzur taşımaz. Bazıları içten içe bağırır. Özlem, suçluluk, pişmanlık... Onlar kelimelerden kaçarken, sessizliğin içinde büyür. Yaşadığınız bir evde verilen bir kayıptan sonra gelen derin sessizlik, yakın arkadaşla edilen kavgadan sonra ne kadar beklesen de telefonun çalmaması, bitmeyen geceler... Hepsi kalbin en derinlerinde hissedilen ama kelimelere dökülemeyen duygularla doludur. Sessizlik o zaman bir çığlıktır. Kimse duymaz ama insan kendi sesinden ürker.

Belki de en samimi duygular, en sessiz olanlardır. Göz göze geldiğimiz bir an, sıkıca sarılıp kelimelere ihtiyaç duymadığımız o anlar, ya da sadece pencereden dışarı bakarken içimizi kaplayan hüzün... Bunlar anlatılmaz çünkü anlatmak, bazen eksiltmektir. Oysa sessizlikte hissettiğimiz duygular, sözcüklerin taşıyamadığı ağırlıkları içinde barındırır.

Comments

Popular posts from this blog

bekliyorum seni

Hıdırellez dileğim

birileri var